SINAV KAYGISI

Eğitimli birçok insan için “sınav” kelimesinin kendisi bile kişiyi bir miktar heyecanlandırmaya ve huzursuz etmeye yetebiliyor. Bu huzursuzluk boşuna değil. Çünkü hayatımız boyunca çok kez “sınanıyoruz”.  Okumaya-yazmaya başladıktan sonra sınavlar da başlıyor ve ortaokulda, lisede, üniversitede, yüksek lisans yaparken, bir işe girmeden önce, işe girdikten sonra defalarca sınanıyoruz. İlköğretimden mezun bir kişi eğitim hayatı boyunca yaklaşık 400 sözlü ve yazılı sınava giriyor. Bu sayı bir lise mezunu için yaklaşık 600’ü, üniversite mezunu içinse yaklaşık 750’yi buluyor. Tabii ki sene tekrarlarını hesaba katmıyorum.

Kuşkusuz, bu sınavlar içinde kaygımızı en fazla arttıranlar, hangi lisede veya üniversitede okuyacağımızı, dolayısıyla da geleceğimizi, büyük ölçüde belirleyen “giriş sınavları” oluyor. Mesleki ve akademik geleceğimizin bu her biri 3-4 saat süren sınavlarla belirleniyor olması, öğrencilerin ve ailelerin gözünde bu sınavların ister istemez korku dolu bir “sırat köprüsü”ne dönüşmesine neden olabiliyor.

Bu sınav sürecinde çok yaygın olarak yaşanan duygusal durum, en hafif haliyle “sınav heyecanı” veya “sınav stresi”, en yoğun haliyle de “sınav kaygısı” veya “sınav korkusu” olarak adlandırılabilir. Sınav sürecinde yaşanan “heyecanın”, “stresin”, “kaygının”, “korkunun” yoğunluğu, bu sınava atfedilen anlam ve kişisel özellikler gibi birçok içsel ve dışsal etken tarafından belirlenir

Bizim için çok önemli bir olay söz konusu olduğunda (doğum, iş görüşmesi, sınavlar,vb.) kaçınılmaz biçimde bir miktar “heyecan” yaşarız. Bu, duygularımızın harekete geçmiş olduğunu gösteren son derece sağlıklı ve doğal bir durumdur.

“Stres”, bizi zorlayan olaylar ve durumlar karşısında yaşadığımız bedensel, zihinsel, ve duygusal bir “yüklenme” ve “baskı” durumudur.

         “Kaygı”, çeşitli içsel ve dışsal “tehlikeler” karşısında hissettiğimiz bir duygudur.

         “Korku” da yine çeşitli tehlikeler karşısında hissedilen, ama kaygıdan farklı olarak kaynağı belli olan bir duygudur. Neden veya kimden korktuğumuzu biliriz ama bizi kaygılandıran şeyin ne olduğunu çoğu zaman tam olarak kestiremeyiz.

Heyecan gibi, korku, kaygı, stres de yoğunluğu belli bir düzeyi aşmadığı sürece genellikle hayatımızı çok olumsuz etkilemeyen kaçınılmaz, doğal, ve gerekli olan duygusal yaşantılardır. Belirli bir düzeyde stres (zorlanma, yüklenme, baskı) olmadan bir işi başarmak ve gelişmek pek mümkün değildir. Örneğin spor yaparken bir miktar zorlanma olmadan kaslarımızı geliştiremeyiz. Öğrenmek için de bir miktar zihinsel zorlanma şarttır.

Korkularımız ve kaygılarımız ise, hayatımızdaki tehlikeler ve riskler karşısında hazırlıklı olmamızı veya onlardan uzak durmamızı sağlar. Tehlikeli bir durum karşısında bedenimizin verdiği çeşitli tepkiler (kalp atışlarının hızlanması, terlemek, kanın belli vücut bölgelerine toplanması, vb.), yüzbinlerce yıl önce yaşamış ilk atalarımızdan miras kalan ve bizi “kaçmaya” veya “saldırmaya” hazırlayan bedensel değişikliklerdir. Bu bedensel tepkilere eşlik eden duygularımız ve düşüncelerimiz de insanlığın evrimi boyunca gitgide gelişip karmaşıklaşarak bugünkü halini almıştır.

Sınav sürecinde de bu duyguların hiç yaşanmaması, yapabileceğimizin en iyisini yapmaktan bizi alıkoyabilir. Ancak, bu duyguların belli bir düzeyi aşması da elimizi kolumuzu bağlayarak gerçek potansiyelimizi gerçekleştirmemize engel olabilir.

 Hayatımızı somut anlamda tehdit eden doğal afetler, kazalar, açlık gibi çeşitli tehlikeler karşısında neden korku, kaygı ve stres yaşadığımızı anlamak zor değil. Bu tehlikeler karşısında hemen her insan aşağı yukarı benzer tepkiler veriyor.

Peki, “sınav” neden birçok insan için bir korku ve kaygı kaynağı oluyor? “Tehlike” nerede? Ve neden herkes sınav sürecinde farklı düzeylerde korku, kaygı ve stres yaşıyor? Bunun cevabı, bizim “sınav”a ve sınavın sonucuna atfettiğimiz anlamda gizli. Sınav, birçok insan için farklı anlamları olabilen çok göreceli bir “tehlike”dir. Sınavda başarısız olmak, kimisi için “işsizlik”, kimisi için “utanç”, kimisi için “yenilgi”, kimisi için “boşa giden emekler” demektir.

Sınav sürecinde bizi kaygılandıran, korkutan, strese sokan, ve sonunda da elimizi ayağımıza dolayıp korktuğumuz şeyin (başarısızlığın) önünü açan, sınav sonucuna yüklediğimiz bu pek de gerçekçi olmayan anlamlardır. Sınava belli bir anlam atfederek onu bu denli “korkutucu” hale getiren biz (veya yakın çevremizdekiler) olduğuna göre, bunu (bakış açısını) değiştirmek bizim elimizde.

Kendini gerçekleştiren bazı kehanetler vardır: Bir bankanın batacağına ilişkin etrafta dolaşan söylentilerden dolayı insanlar o bankadaki paralarını çekmeye başlar. Ve sonunda banka gerçekten batar! Sınav kaygısı da aynı şekilde kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşebilir. Başarısız olmaktan ölesiye korkup, başarısızlığa giden yolun taşlarını döşeriz.

Sınav kaygısını artıran temel etkenler şunlardır:

* Sınava girecek olan kişinin, sınav sonucuna atfettiği anlam, kendisiyle ilgili olumsuz düşünceleri ve kendinden mükemmeliyetçi beklentileri(başarısız olursam rezil olurum, işsiz kalırım, hayatım mahvolur, kendimi affetmem, ben başaramam, mutlaka başarmam gerekiyor, vb.)

* Sınava girecek olan kişinin yakın çevresindekilerin (anne-baba, öğretmenler, akrabalar, vb.) sınav sonucuna atfettiği anlam, sınava girecek olan kişi hakkındaki olumsuz düşünceleri ve ondan mükemmeliyetçi beklentileri (bu sınavda başaramazsan mahvoldun, yüzümüzü kara çıkartma, mutlaka başarmalısın, sen başaramazsın, vb)

*****************************

Öyleyse, sınav sürecinde yaşanan aşırı kaygıyı azaltmak için şunları yapmak gerekiyor:

* Kendi içimize dönüp, kendimizle (ve gerekirse yakın çevremizdekilerle) yüzleşerek sınavı bu denli korkutucu bir kabus haline getiren düşünceleri, bakış açısını, ona atfedilen anlamı değiştirmek

* Varolan kaygıyı ve korkuyu yatıştırmanın ve bedenimizi gevşetmenin kendimize özgü yollarını keşfederek uygulamak (gevşeme egzersizleri, nefes egzersizleri, otohipnoz, spor, resim, müzik, yıkanmak, dua etmek, sosyal ilişkiler, vb.)

Unutmamak gerekir ki, sınavda başarısız olmak hayatta başarısız ve mutsuz olmayı beraberinde getirmez. Ama sınavı bu hayattaki başarımızın ve kişisel değerimizin ölçüldüğü bir ölüm-kalım mücadelesine dönüştürmek, sınav kaygısını ve dolayısıyla da başarısızlığı ve mutsuzluğu beraberinde getirir.